Yıldırım Ağanoğlu sayfasına hoşgeldiniz

Bu sayfada yaptığım araştırmalar, kitap ve makalelerim, televizyon programlarım hakkında bilgiler bulacaksınız. Balkanlar konusundaki yazılarım, ilgi alanlarım ve çeşitli haberleri de paylaşmaya çalışacağım. Yorumlarınızı ve eleştirilerinizi bekliyorum. Balkanları unutmayalım

25 Aralık 2011 Pazar

“ELVEDA RUMELİ” HAKKINDA

ELVEDA RUMELİ” HAKKINDA
 
Bir dizi hakkında yazı yazmalı mıyım, yoksa yazmamalı mıyım? Çok düşündüm. Ancak gördüm ki bu dizi film bir şekilde Rumelililerin gündemine girmeyi başardı. Evet, yıllar sonra bir Rumeli konulu bir dizi seyrediyoruz. Bu bizim için aynı zamanda hem sevindirici hem de şaşırtıcı oldu. Her şeyden önce bu dizi hakkındaki beklentilerimiz, daha seyretmeden çok fazlaydı. Bir de Rumelili olup da bu gözle izleyince, bizim tarafsız yorum yapmamız oldukça zor olsa gerek.
Diğer bir konu haziran sonu temmuz başıydı herhalde bir gün Dernek Yüksek İstişare Kurulu Üyemiz Lütfü Türkkan beni aradı. Erdal Özyağcılar’ın kendisini aradığını, bir dizi çekileceğini ve “Rumeli ağzı” konusunda yararlanılacak yazılı kaynak var mı diye sorduğunu belirterek yardımcı olmamı istedi. Ben de bulduğum birkaç kitap ve makaleden fotokopi hazırlattım. Ben yoktum ancak değerli sanatçı Erdal Özyağcılar bizzat Rumeli Türkleri K. D. Derneği’ne gelmiş ve bu kaynakları teslim almış. Bu konuda da derneğimizin bir müracaat merkezi olduğunu görmek ve yardımcı olmak beni fevkalade memnun etti.
Nihayet dizinin yayın günü gelip çattı. İster istemez bir tarihçi gözüyle olaya baktım. Gördüğüm yanlışlıkları aktarmak zorundayım. Bir baktım ki hikâye Pürsıçan diye bir kasabada geçiyor. Bildiğim kadarıyla tarih boyu bu kasaba Üsküp yolu üzerinde olmamış, Üsküp ile de idari açıdan hiç alakası olmamıştır. Ama nedense hikâyede zaman zaman Üsküp adı geçiyor (Aleks’in Üsküp’ten gelmesi, Hâlbuki yakın olan merkez Selanik’tir). Pürsıçan kasabası Osmanlı Devleti’nde idari olarak Drama kazasına ve Selanik Vilayeti’ne bağlıydı. Çok küçük hatta köy bile sayılabilecek bir nahiye idi. Mülki amir Nahiye müdürüydü. 
Dizide gösterilen Pürsıçan ise son derece zengin binalara sahip adeta büyük bir şehir. Mesela hükümet konağı ve diğer binalar son derece modern. Bunun sebebi filmin şehir sahnelerinin, Makedonya’nın Manastır ve Ohri şehirlerinde çekilmesidir. Dolayısıyla mekânlar harika, ancak küçük bir kasaba olan Pürsıçan için bu mekanlar inandırıcı olmamış. Sonra senaryoda niye Pürsıçan, Rumeli’de başka kasaba mı kalmadı. Zannedersem sadece adındaki gariplik ve ilgi çekiciliği yüzünden olsa gerek. Senaryoyu hazırlayanlar çeşitli kitap, film ve senaryolardan epey yararlandıkları(!) ortaya çıkıyor. Bazı esinlenmeler olabilir ama bu kadarı da fazla gibi.
Bir kere konu Damdaki Kemancı hikâyesiyle aynı, özneler ve ülkeler değiştirilmiş. Ana karakterin fakir bir sütçü olması, kızlarını zengin biriyle evlendirmek istemeleri. Fakat kızın bir terziyle evlenmesi. İmparatorluğa başkaldıran bir genç ile diğer bir kızın evlenmesi, diğer kızın farklı bir din taşıyan biriyle evlenmesi, ailenin dağılan imparatorluk yüzünden göç etmek zorunda kalması birebir örtüşüyor. Gelelim Namık ya da Tıbbiyeli Mustafa karakterinin karapoşulu haline, o da atv’de geçen yıllarda sona eren Kurşun Yarası diye bir dizi hikâyesinde ortaya çıkan karapoşuluya benziyor. O filmde de düğün basılıyordu mesela.
Yine bütün tartışma gruplarında gözden kaçırılan bir tesbiti de ilk defa ben yazayım. Hikâye ve kasabanın ismi Türk Tarih Kurumu yayınları arasında Ankara 1979 tarihinde basılan Tahsin Uzer’in, Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi adlı kitabındaki anılarından alınmış. Çünkü Tahsin Uzer 1897’de Pürsıçan kasabasına 19 yaşında bir nahiye müdürü olarak atanmış. (Günümüzde nahiye müdürlüğü kalmadığından senaristler bunu kaymakam diye değiştirmişlerdir diye tahmin ediyorum) Uzer kitabında “bana gençliğim ve toyluğumdan dolayı kızan müdür diyorlardı” diyor. Filmde “kızan kaymakam” olmuş. Yine vergi vermediklerinden ağaçta bırakılma cezasına çarptırılan köylüler ve kasabada bulunan subayla kavga sahnesi de birebir aynı. Yani kitap sitelerine girip Makedonya diye yazılınca, çıkan sonuçlar arasında bu kitaba bakıldı diye mi, kasaba adı Pürsıçan oldu. Garip !! İnanın bu küçük kasaba hakkında arasanız başka yayın bulmanız o kadar zor ki?
Kasabada Pürsıçan kaymakamını bağlı bulunduğu vali toplantıya çağırıyor. Hangi vilayet biliyor musunuz Manastır Vilayeti. Yahu en azından Pürsıçan idari olarak Selanik’e bağlıydı. Onu tutturun bari. Bir tarihçiye sorsaydınız size en azından bunu söylerdi. Bir başka mesele; komitacı komitacıdır, iyisi olmaz. Bulgar’ı kötü Makedon’u iyi olamaz. Dizide her halde Aleks Makedon diye Makedonlardan hep iyi insanlar diye söz ediliyor. Aman beyler Osmanlı Devleti zamanında bölgede yaşayan Türk, Arnavut ve tüm Müslümanların başının belalısı VMRO’yu ne çabuk unuttunuz. Tamam diziyi Makedonya’da çekiyoruz ama onların gönlünü bu kadar da hoş tutmamak lazım. Yine bu bir film tamam, ilgi çekmesi ve hüzünlü bir aşk hikayesi lazım ancak, bir Türk kızı hele 1896’da bir gavurla değil evlenmek konuşması bile neredeyse imkânsız gibiydi. Bunlar tarihi gerçeklere ters düşüyor. Benim ki de laf. Sanki dizilerde tarihi gerçeklere çok uyuluyormuş gibi.
Gerçi komitacıların düğün basması, masum sivilleri öldürmesi ve Rumeli insanımızın içine düştüğü baskı ve zulmü göstermesi açısından tarihsel gerçeklere uymuş bu bölümde. Köy çekimlerindeki gerçeklikle, Anadolu kültürü ve Rumeli kültürünün benzerliği ve bir kökten çıktığı da bu filmle ortaya biraz daha çıkacaktır. Rumeli’den göç ileriki bölümlerde kesin olarak gündeme gelecektir diye düşünüyorum. İşte bu nokta çok önemli. Bir yazar olarak kitapların ülkemde çok fazla okunmadığını biliyorum. Benim yazdığım Göç kitabı 4. baskıya ulaştı. Ancak 40 baskı yapsa bile, bu dizi filmin insanlarımızı bilgilendirdiği kadar faydalı olamazdı. Bu da maalesef Türkiye’nin gerçeklerinden. Türkiye’de Rumeli’den göç ettik deyince Rumeli’de neresi diyen milyonlarca insan var. Rumeli kavramını ülkemizde ve hatta Balkanlar’da bile Rumluk ile irtibatlandırmaya çalışan cahiller var. Kültürümüzden, tarihimizden, ideallerimizden bu kadar mı koptuk? Cevap veriyorum: Evet koptuk.
Yine dizide hepimizin hoşuna giden, orijinal mekânlarda çekim yapılması. Üsküp Türk Tiyatrosunun sanatçılarının (taklit yapmadan) bizzat kendilerini oynamaları, o kadar güzel ki. Yine mesela köy sahneleri Manastır’a bağlı Makova köyünde çekilmiş. Dış ve iç mekanlar, kıyafetler, makyaj, bölgede çekildiği için ve uzman olarak Makedonya film sektöründen insanlar kullanıldığı için son derece başarılı. Ama en önemlisi benim gözümde hepsi birer kahraman olan ve bu film dolayısıyla yoğun olarak Türkiye gündemine gelecek olan Üsküp Türk Tiyatrosu sanatçılarıdır. Bu sayede Üsküp, Makedonya kavramlarını, cahil insanlarımızın öğrenmesini sağlayacaklardır, inanıyorum. Yoksa Türkiye’deki her şeye kayıtsız kalan gençlerimiz ve ekonomik sıkıntıyı bahane edip Balkanlar ile hiç ilgilenmeyen insanlarımızın Üsküp’te 50 yıldır profesyonel bir Türk tiyatrosunun bulunduğundan hiç haberi olmayacak. Her ne kadar her sene Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli şehirlerine turneye çıksalar da; şimdiye kadar bir dizide bu kadar yoğunlukla yer almadıkları için hak ettikleri övgüleri hiç alamıyorlardı. Bu Üsküplüleri dinleyince bir Üsküplü olan annem, teyzelerim, yengelerim kısaca Üsküp’teki tüm akrabalarım, memleketim, annevatanım gözlerimin önüne geliyor. 
Erdal Özyağcılar (Sütçü Ramiz), Şebnem Sönmez(Ramiz’in karısı Fatma), Gökhan Mete (Kasap Cabbar) Türkiye’den olmalarına rağmen özellikle diyalektikleriyle ve oyunculuklarıyla çok başarılılar. Ama dizideki favorilerim Üsküplü oyuncular Filiz Ahmet(Zarife), Bedia Begovska (Gürücü Bedia), Salaeddin Bilal (Osmanlı Paşası)’dır. Yine ismini bilmiyorum ama Bulgar komita reisini oynayan Üsküplü sanatçı da iyi bir oyuncu. 
Eleştirilerimiz daha iyiye yönlendirmek için. Yerin dibine batırmak için değil. İnsanlar tarihi filmlerde seyrettikleri her şeyi gerçek zannetmesinler diye doğruları yazmaya çalıştım. Bütün bunlar Yapımcı, yönetmen oyuncu ve tüm ekibi kutlamama engel teşkil etmez. Hepsini tebrik ediyorum. 
Rumeli konusunu içeren diziler çoğaldığı takdirde Türkiye’den Balkanlar’a yönelik hassasiyet bu vesileyle biraz daha artacaktır diye düşünüyorum. Kamuoyunun dikkatini çekme noktasında en azından biz yazarların kitaplarımızla yapamadığını böyle dizilerin daha iyi başardığı bir gerçek. Ama yine de hayatımızın her safhasını diziler kaplamasın. Sizler okumaktan, doğruların ama sadece doğru olanların peşinde koşmaktan vazgeçmeyiniz lütfen.
H. YILDIRIM AĞANOĞLU
21/11/2007

3 yorum:

  1. Anneannemin annesi Pürsoçan adinda makedonyadan bir köydendi....pürsıçan dediğini hiç duymadim... ayni yer olmali çunku çok küçuk bir köy olduğunu söylerdi.... rumlarla beraber oturulan bir köymüş.... hatta köyün papazi bir gece çetecilerden kurtarmiş köydeki müslüman komşularini.... bana anlattiklari bunlar...

    YanıtlaSil
  2. Anneannemin annesi Pürsoçan adinda makedonyadan bir köydendi....pürsıçan dediğini hiç duymadim... ayni yer olmali çunku çok küçuk bir köy olduğunu söylerdi.... rumlarla beraber oturulan bir köymüş.... hatta köyün papazi bir gece çetecilerden kurtarmiş köydeki müslüman komşularini.... bana anlattiklari bunlar...

    YanıtlaSil
  3. zaman zaman rumeli yer isimlerinde böyle telaffuz ve imla farklılıkları olmaktadır. Pürsıçan imlasıyla yazılan kasaba, orada yaşayanlar tarafından dillerine uygun bir sayede Pürsoçan olarak söylenebilir.

    YanıtlaSil