İŞKODRA’DA PAPAZA KIZIP MÜSLÜMAN OLAN ARNAVUTLAR
H.
Yıldırım AĞANOĞLU
Not: Yazı Habertürk Tarih Dergisinin 37. sayısında yayınlanmıştır. (6/2/ 2011)
Arnavutluk coğrafyası
yüksek aşılmaz dağlara ve sert bir iklime sahip bir coğrafyadır. Bu yüzden
bölgenin geneline hakim olan devletler, tarih boyunca bu topraklara sahip
olmada hep zorlandı. Mesela Büyük İskender, bile tüm Makedonya'nın fatihi olmanın
yanında Hindistan'a kadar gitmiş iken Arnavutluk'un tamamını ele geçiremedi.
Kosova Meydan
Muharebesi'nden sonra (1389) Osmanlı'ya Bosna yolu açılmıştı. Fakat Arnavutlar,
30 sene kadar, Osmanlı ordularının ileri harekâtına mani olmuştu. Bu 30 yıl
boyunca bazı Arnavut kabilelerinin kendi istekleriyle Müslüman olmalarıyla
Osmanlı orduları Bosna yönünde ilerlemesini daha rahat sürdürebildi. Günümüz
Arnavutluk topraklarının tamamının Osmanlı Devleti'ne katılması ancak Fatih
döneminde mümkün olabildi. Bölgeyi yönetmek kolay olmadı ve uzun süren isyanlar
devleti bayağı uğraştırdı. Ancak bunlar bugünkü yazımızın konusu değil.
Bölgede 1861 yılında isyan
çıkması üzerine Babıâli, İşkodra’nın valisini görevden almak ve halkı
sakinleştirmek planını devreye soktu. Fevkalade memuriyet ile Ahmed Cevdet
Paşa, Kuzey Arnavutluk bölgesindeki İşkodra'ya gönderildi. Son dönem
tarihimizdeki önemli kişiliklerden biri olan Cevdet Paşa, bölge hakkında
padişaha verdiği raporda Arnavutlar hakkında ayrıntılı ve çok ilginç
gözlemlerde bulunmuştu:
“Arnavutluk ikiye
ayrılır: Gegalık ve Toskalık. Toskalık da kendi içinde Toska, Lab ve Çam olmak
üzere üçe ayrılır. Bunlar arasında hem Müslüman hem de Hristiyanlara rastlanır.
Hristiyan olanlar güneyde Ortodoks, kuzeyde ise Katolik mezhebini seçmişlerdir.
Arnavutların en cesur ve cengâverleri Malisörlerdir. Malisya dağ, Malisör dağlı
demektir. İşkodra Malisörlerinin çoğunluğu Katoliktir. Müslüman kardeşleriyle
aynı dili konuşur ve aynı tarafta yer alırlar. Çünkü İşkodra Müslümanlarının
çoğunluğu, vaktiyle dağlık Malisya’dan inip İslam ile müşerref olmuşlardır.
Loha’dan gelmiş kişinin ismini Hüseyin Loha, Hot’dan gelmiş birinin ismini ise
Hasan Hot şeklinde anar ve dağlardaki hristiyan yakın akrabalarını ziyaret
ederlerdi.
İşkodra kasabasına
gelen Hristiyan Malisörler ise Müslüman kardeşlerinin evlerinde teklifsiz
misafir olurlar. Ancak bu Katolik Malisörler, İşkodra kasabasında oturan
Hristiyan kardeşlerinden hiç hoşlanmazlar. Bunun sebebi de kasabada oturan bu
hristiyanların silahsız gezmeleri ve savaş meydanlarında hiç görünmemeleridir. Onların
Avrupa konsoloslarına her fırsatta müracaat etmelerinden ise nefret ederler.
İşkodra Malisörleri hiçbir zaman tamamen kontrol altına alınamamıştır.
Başlarına İşkodra'nın önde gelenlerinden bir bölükbaşı tayin olunur. Hükümetle
olan tüm işlerini bu bölükbaşı vasıtasıyla görürlerdi. Malisörler genellikle
çobanlık ve çiftçilik yaparlar, beyaz abadan yelek ve siyah tüylü kısa aba,
beyaz potur giyerlerdi. Başlarına giydikleri beyaz külah üzerine beyaz bir
sargı sararlardı.”
İşkodra Vilayeti'nin
yönetimi altında olan Karacadağ Malisörleri vaktiyle tamamen Hıristiyan iken sonra
Müslüman olmuşlardı. Bunun sebebi ise çok ilginç bir hikâyedir. Bir pazar günü
kilisedeki ayine geç kalıp, ekmek ve şaraptan mahrum kalan Malisörler Papaza, “Bizim
için tekrar ekmek ve şaraba oku” demiş. Papazda “Ayinin tekrarı caiz değildir”,
diyerek okumamış. Israr edip tekrar oku deyip, yine hayır cevabı alınca,
sinirlenip papazı öldürmüşlerdi. Papazın öldürülmesi üzerine bölgenin piskoposu
tarafından aforoz edilmiş ve Hıristiyanlıktan çıkartılmışlardı. Malisörler de
piskoposa kızıp, madem öyle biz de Müslüman olduk demişlerdi.
Arnavutlar uzun yıllar
gerek Katolik, gerekse Müslüman olsun Osmanlı Devleti'ne kahraman ve cengâver
bir şekilde hizmet etti. Yanlarında cephane ve mısır ekmeği olduğu müddetçe,
Ortodoks mezhebindeki Karadağlılara karşı savaştılar. Karadağ gailesi Osmanlı
Devleti'nin başına hep bela oldu. Karadağlılar isyancı olduğu kadar,
arkalarında güçlü bir hami olan Rusya'nın bulunmasından da şımararak İşkodra ve
çevresine tarih boyunca baş belası oldular.
Aman değmeyin, omuzlarına kazara dokunanları
öldürüyorlardı!
Ahmed Cevdet Paşa,
İşkodra'da valiyi görevden alıp halkı sakinleştirdikten sonra Arnavutlar
başlarında bayraktarları olmak üzere kabileler halinde gelip devlete
bağlılıklarını bildirdi. Yalnız, Şale ve Şosi Kabileleri itaatlerini ve
padişaha bağlılıklarını bildirmelerine rağmen şehirden ayrılmak için izin istedi.
Bunun sebebi sorulduğunda ise kabilenin kanun hükmünde olan garip adetleri
gösterildi. Nahiyelerimiz halkı, devletimiz nereye emrederse oraya gider,
yalnız biz şehirde duramayız, diyen Şaleliler şehir dışındaki bir handa misafir
edildi.
Şaleliler, Malisörlerin
en vahşileriydi. Mesela, şehirde yürürken bir adamın omzu kazayla bir Şalelinin
omzuna değse, ne kadar özür dilese kâr etmezdi. Şaleli namusunu temizlemek için
adamı öldürmek zorundaydı. Eğer öldürmezse kabilesi bu adama namussuz gözüyle
bakardı. O yüzden bunlar kalabalık içinde bulunmaz, bulunmak zorunda
olduklarında ise daima alarga vaziyette dolaşırdı. Elbiseleri o kadar eskiydi
ki, sokağa atsalar kimse dönüp bakmazdı. Ancak silahları bütün kabilelerden
daha yeni ve üstündü. Bütün bu tuhaf kanunlarına rağmen, devletin emrettiği
yere vakit kaybetmeden gidip askerlik yapıp özellikle Ortodoks Karadağlılara
karşı vatanı savunurlardı.
Hristiyan Malisörler 4 kadın alıyor, üstelik nikâhlarını imam kıyıyordu!
İşkodra bölgesindeki Malisörlerin
ne Müslümanları diğerlerine benzer, ne de Katolikleri tam Hristiyandır. Müslümanlar
içinde sünnet olmayanları çoktur. Katolik Malisörler ise diğer Katoliklerde
asla görülemeyecek derecede dinen yasak olan dört eş alırlardı. Bunun çözümünü
ise şu şekilde bulmuşlardı. Birinci eşlerinin nikâhını papaz kıyardı. Diğer
eşlerin nikâhı için ise papaza gidemeyeceklerinden dolayı imama müracaat ederek
nikâh kıydırırlardı. Katoliklikte birden fazla evliliğin caiz olmadığı
konusunda vaaz eden papazlar ise bu konuda fazla konuşmalarının cezasını bazen yataklarında
öldürülerek öderdi. Bu yüzden papazlar meseleyi çözemeyince çok hassas
oldukları halde bu adeti görmezden gelmekteydiler.
Katolik Malisörler
Müslümanlara kız vermekten çekinmezlerdi. Nadir de olsa Müslümanlardan da kız
alırlardı. Mesele Bib Doda Paşa’nın eşi Müslümandı. Ama kız alıp verme sadece
Katolikler ile Müslümanlar arasındaydı. Ortodokslar ile asla karışmazlardı.
Ahmed Cevdet Paşa’ya göre vaktiyle İslam dini bu Katoliklere gereği gibi
anlatılsa bunların tamamı Müslüman olabilirdi. Ancak Yavuz Sultan Selim
döneminden sonra bu meseleye gereken önem gösterilmemişti. (Osmanlı Arşiv Belgelerinde Arnavutluk,
İstanbul 2008, s. 250-289.)
İşte 140 yıl önceki
Arnavutluk'un İşkodra şehrinde yaşanan gariplikler. Birlikte yaşadığımız
Müslümanı, Hristiyanı, Türkü, Arnavudu, Boşnağıyla Osmanlı Devleti’nin her
şehrinde buna benzer farklılıklar mevcuttu. Tek tip değil, çeşitlilik ve türlü
tuhaf örf-adetler, farklı lisanlar, çeşitli din ve mezhepler içinde birliği ve
devletin yönetimini sağlayabilmek hiç kolay değildi. Osmanlı ise bu birlikteliği
623 yıl yaşatmayı başardı.
DEVLETE
BAĞLI OLAN MALİSÖRLERE NE OLDU DA İSYAN ETTİLER?
Ahmet Cevdet Paşa’nın 1861’de devlete
bağlı olarak nitelediği Malisörler, daha sonra uygulanan yanlış politikalar
sonucu büyük bir isyanın kaynağı oldular. Buna verilebilecek en önemli örnek,
Jön Türklerin Kuzey Arnavutluk’ta uyguladıkları yanlış politikaların tabii bir
neticesi 1911’deki Katolik Arnavut Malisörlerin isyanıdır. Malisörler yarı özerk
bir şekilde Osmanlı-Karadağ sınırı boyunca yaşayan ve hudut muhafazasında
önemli roller üstlenen bir unsurdu. Gerek Sultan Abdülaziz ve gerekse Sultan İkinci
Abdülhamid zamanında Malisörlere hususi bir statü tanınmıştı.
İttihat ve Terakki’nin, Malisörlerin
elinden silahlarını toplayarak bu özel statüyü değiştirme çabaları devlete
bağlı olan bu unsuru çileden çıkardı. Silahlarına adeta bir namus gözüyle bakan
ve özgür yaşamaya alışmış Malisörler, Şevket Turgut Paşa’nın askeri seferi ile
karşı karşıya kaldılar. Silahsızlanma çabaları boyunca bazı aşiret reislerine
baskı yapıldı ve hapishaneye atıldılar. Bölgede Osmanlı’nın başına daima bir
bela olmuş Karadağ bu durumdan istifade etmeye çalıştı. Karadağ Kralı Nikola,
kendi topraklarını İşkodra Vilayeti’ne doğru genişletmeye çalışıyordu. Bundan
dolayı Kral Nikola, isyancıların bir kısmını el altından silahlandırdı hatta topraklarında
barındırıp korudu. Bu konuda diğer bir destekçi de Adriyatik Denizi’nin karşı
kıyısında bulunan ve bölgede nüfuzunu arttırmaya çalışan İtalya idi.
Balkan devletleri iki taraflı bir tutum
sergilediler. Balkanlar’daki Slav halklarının hamisi rolünü üstlenen Rusya,
Osmanlı Devleti’ne karşı direkt bir harekette bulunmanın vaktinin hala
gelmediğine inanıyordu. Avusturya-Macaristan ise, bu isyanın Rusya’nın nüfuzunu
arttıracağından endişe ediyordu.
İsyancı Katolik Arnavutları kendi
topraklarında barındırması, Karadağ’da ticaretin gerilemesine ve ekonomik
krizin çıkmasına sebep oldu. Böyle bir durum halkın hükümete karşı tepkisini de
beraberinde getirdi. Karadağ içindeki muhalefete rağmen Malisörler ile Osmanlı
İmparatorluğu arasında arabuluculuk rolü oynayan Kral Nikola’nın itibarı arttı.
Osmanlı Devleti’ne karşı tarihleri
boyunca düşmanca tavırlar sergileyen Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan
mevcut durumdan toprak kazanamayacaklarını bilmelerine rağmen Malisörlere silah
satışını sürdürdüler. Çünkü isyanın Arnavut vilayetlerinden koparmak
istedikleri Kosova ve Güney Arnavutluk’a yayılmaması bu ülkelerin işine
geliyordu.
İtalya ise bu isyanda önemli bir rol
oynadı. Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da güç kaybetmesi, İtalya’nın planladığı
Trablusgarp işgalini kolaylaştıracaktı. Yine İtalya Kralı Viktor Emanuel’in, Karadağ
Kralı Nikola’nın kızıyla evlenmesi de bölgeye olan yakın ilgisinin bir
sebebiydi. Ama Malisörlerin Katolik olması İtalya’nın bu isyanla ilgilenmesinin
en önde gelen sebeplerinden biri olmuştu.
Osmanlı Devleti topraklarında
Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenen Avusturya-Macaristan ise ilk başta isyancılara
sahip çıktıysa da Balkanlar’da adeta çok bilinmeyenli denklemlere benzeyen
siyaset gereği daha sonra isyanı bitirmek için uğraştı. Çünkü Balkanlar’daki
Slav ve özellikle Rus nüfuzun artmasının vereceği endişe ile Habsburglar,
Malisöre ve onları destekleyen Karadağ’a isyanlarından vazgeçmeleri için
baskıda bulundu.
Ancak Osmanlı Devleti’nin Avrupa
Devletlerinin aracılığıyla yaptığı baskı ve Malisörlerin tarihi düşmanları olan
Karadağ’dan memnun kalmamaları neticesinde birkaç ay sonra evlerine döndüler.
Bununla birlikte Malisör isyanı,
Osmanlı Devleti’ni hem insanî hem de malî bakımdan olumsuz etkiledi. Özellikle
halkın huzurunun bozulmasına sebep oldu. İsyanın meydana geldiği bölge maddî ve
manevî olarak çok ağır darbe aldı. İsyan bölgesinde pek çok ev yıkılırken bölge
halkının temel geçim kaynağı olan tarım neredeyse bitme seviyesine geldi. Yine
bölgedeki kış şartlarının sertliği, yaşanan sıkıntıları bir kat daha artırdı.
Cahillik ve fakirlikle birlikte bu isyan, bölge halkının Balkan savaşlarında
Osmanlı Devleti’ne karşı takındıkları olumsuz tavırların en önemli
sebeplerinden birini oluşturdu. İttihat ve Terakki’nin hatalı politikaları
yanında dış güçlerin kışkırtmalarıyla bu isyan Arnavut milliyetçi hareketinin
daha da güçlenmesiyle neticelendi.
İŞKODRA
SAVUNMASI
İşkodra’dan
bahsetmişken Balkan Harbi’nde tarihimize geçen o meşhur savunmadan bahsetmeden
geçmek olmaz. İşkodra sancağının 1912’deki nüfusu 37.000 civarındaydı. Bunun
dörtte üçü Müslüman, dörtte biri ise Hıristiyan Katolik idi. 1912-13 Balkan
Harbi'nde düşman orduları bütün Rumeli şehirlerini işgal etmesine rağmen sadece
Edirne, Yanya ve İşkodra şehirleri direnebilmişti. Hasan Rıza Paşa, Karadağ ordusu
ve müttefikleri Sırplara karşı destansı bir savunma gerçekleştirmişti.
Ünlü müdafi komutan 19
Temmuz 1911 tarihinde müstakil 24. İşkodra Nizamiye Fırka Kumandanlığı’na
gönderildi. 27 Mayıs 1912’de İşkodra Valiliği’ne tayin edildi. Balkan
devletleri arasında en küçük devlet olan Karadağ’ın 8 Ekim 1912’de Osmanlı’ya
savaş açmasıyla Arnavutluk’ta İşkodra Gölü’nün kenarında ve Drim Irmağının
kıyısında bulunan İşkodra’yı, Hasan Rıza Bey emrindeki 24. Müstakil Nizamiye
Fırkası kahramanca savundu.
Miralay Hasan Rıza Bey, Karadağlılar sınırı geçince
müstahkem mevki kumandanlığı vazifesini de üstüne aldı. Kral Nikola şehri alıp
Karadağ’a başkent yapmak istiyordu. Bu yüzden kuşatmaya çok önem veriyordu.
Hasan Rıza Bey, Karadağ ordusunun sınırı geçip üç yönden şehri kuşatmasıyla
kahramanca bir direniş göstererek halkın içinden ayrılmadan onların
desteklerini alıp şehri uzun süre savunmuştur. Karadağ kuvvetlerinin kuşatmada
yeterli olamaması üzerine Sırp birlikleri de yardıma gelmişti.
Hasan Rıza Paşa, özellikle Hıristiyan Arnavutları,
Karadağlılar ve Sırplar aleyhinde ayaklandırmak için gayret sarf etti. Katolik
papazlar ve Arnavut ileri gelenlerine Slavlar kazanırlarsa Arnavutluk için
doğacak tehlikeleri anlattı. Osmanlı Devleti’nin bundan sonraki bütün fedakârlığı
Arnavutların lehine kullanacağını vaat etti. Katoliklerin başında bulunan
papazlar da bu konuda çalışmaya yöneldiler, İşkodra başpiskoposu işe bir
resmiyet vermek suretiyle başlamak için Arnavutluk namına Hasan Rıza Paşa’dan
teminat istedi. Hasan Rıza Paşa, Arnavutlarla yapılacak antlaşmanın ayrıntılarını
papazlarla görüşmek üzere Esad Paşa’nın evine giderken, 30 Ocak 1913 günü
akşamı tertiplenen bir suikast neticesinde silâhlı üç kişi tarafından vurularak
şehit edildi. Yaralı olarak sadece 7 saat yaşayabilmiş; 30 Ocak’ta rütbesinin
generalliğe yükseltildiği haberi daha kendisine ulaşmadan şehit olmuştu.
Şehir 22 Nisan 1913’e kadar direnmiş ve açlık ve
salgın hastalıkların başlamasıyla anlaşmayla Karadağlılara teslim edilmiştir. Karadağ
Ordusu kuvvetlerinin büyük çoğunluğunu bu kuşatma esnasında kaybetmişti.
Savaştan sonra İşkodra şehrinin yeni kurulan Arnavutluk’a bırakılmasıyla savaştan,
Karadağ neredeyse hiçbir fayda sağlayamamıştı.
Balkan Harbi’nde Osmanlı ordularının bütün cephelerde
hızlı yenilgisi yanında Edirne, Yanya ve İşkodra şehirlerinin kahramanca
direnişi ve İşkodra’nın Rumeli’de düşen son kale olması ile tarihimizin
unutulmaz sayfalarındaki yerini almıştır.